Edebiyat Dergisi
Yayınları
14622. Gösterim
Milli Gazete, Sanat, 2 Aralık 1977
Her ülkenin yazgısında ‘işgal’ dönemleri olmuştur. Kimi zaman uzun, kimi zaman kısadır bu dönemler. Böylesi ülkelerde, tüm yurtsever aydınlarının, yazarlarının direnişlerine tanık oluruz. Direnen aydınları, direnen yazarları olan bir ülke, sonunda mutlaka ulaşır utkuya. Bir ülke için en sağlam güvence, o ülkenin tüm sorumluluk duyan aydınları ile yazarlarıdır.
Yakın tarihte bunun en bilinçli örneğini Fransa’da görürüz. 1940’lar Fransa’sında, Alman işgaline karşı kalemlerini bir silah gibi kullanan yazarlar çıkar ortaya. Sözgelimi Sartre ile Camus, bu direniş edebiyatının en bilinçli yazarları olarak karşı koymaya başlarlar Alman işgaline. Kuşkusuz, Malraux’nun da bunlardan geri kalan yanı yoktur. Denebilir ki, yazarların çoğu, Fransa’daki bu direniş edebiyatını bütünleştiren, tamlayan olumlu birer öğe oluyorlardı.
Bu örneklemeden sonra, yurdumuzun özgün konumunu belirtmeye çalışacağım.
Bilinen bir gerçeği, sürekli olarak yinelemekte, sürekli olarak vurgulamakta gerek var. Yurdumuz yabancı ekinlerin, yabancı düşüncelerin buyruğu altına girdiğinden beri, ağır ağır tarihsel birikiminden kaynaklanan düşüncesine yabancılaştırıldığından beri (kuşkusuz çok uzun bir süreden beri), bir bakıma, ‘soyut bir işgal’ altında değil midir? Bu düşünsel, bu sanatsal konumu yadsımaya hangimizin gücü yeter bugün? Daha da genellersek, yurdumuzdaki tüm bunalımların, sayrılıklı görüntülerin kökeninde de bu değindiğim ‘soyut işgal’in yansımalarını bulamaz mıyız? Düşünsel yabancılaşma, sanatsal yabancılaşma bir yerde, tüm bunalımlarımızı kaynaklandırmıyor mu?
Bir ülke, yabancı kuvvetler tarafından, ‘işgal’ edilince buna karşı direniş her zaman olasıdır. Direniş bilinçli olunca işgal çabuk sona erebilir. Etki de, tepki de çok somuttur bu durumda. 1940’lar Fransa’sında görülen durum aşağı yukarı böyledir. Ama bizim gibi etkinsel işgale, kültür işgaline uğramış ülkelerde durum çok farklıdır bundan. Çünkü bu durumdaki bir ülkede, ‘yabancı kültür’ de, buna karşı oluşacak bir başkaldırı edebiyatı da yavaş yavaş duyumsatabileceklerdir ağırlıklarını. Başlangıçta, ‘yabancı kültür’ün şansı daha fazladır, açıktır önü, bir kez girmiştir ülkeye, ufak tefek karşı durumlar da olsa, ilerlemektedir. Ne ki, bu ilerleyişi sırasında, kendisine karşı oluşacak başkaldırıyı da taşır yedeğinde. Bu da, yabancı kültürün yazgısal bir şanssızlığıdır kuşkusuz.
Bu yaklaşım içinde irdelemek istiyorum Nuri Nuri Pakdil’in Edebiyat Dergisiyle başlattığı sanatsal eylemi.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |