EDY

Edebiyat Dergisi
Yayınları

N. Pakdil
♦ Kitaplarımız
Baskısı Bulunanlar
Baskısı Tükenenler
♦ Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Bir Biyografi Denemesi
♦ Edebiyat Dergisi
Edebiyat Dergisi
Dergi Sayfalarından
Dizin (1969-1984)
♦ Edebiyat Dergisi Yayınları
E.D.Y. Hakkında
E.D.Y. Kataloğu
Tüm Kitaplar
♦ Değiniler/Seçilenler
Değiniler
Seçilenler
♦ Satış Noktaları
Kitapçılar
Online Satıcılar
♦ İletişim
İletişim Bilgileri
İletişim Formu
♦ Mesaj Panosu
Mesajları Oku-Oyla
Mesajını Ekle
 
İçerik Sorumlusu
İdris HAMZA
Internet İlk Yayım Tarihi
3 Kasım 2002
 
İnsanlar, Gerçeği, mutlaka öğrenmelidirler. (OGD 3: Büyük Sorgu, s 32)

Değiniler

49 Kişi Online
13 Eylül 2024 Cuma 02:18:34

 

Edebiyat Kitapları Ve “Biat II” Üzerine

Mustafa Miyasoğlu

19099. Gösterim
Milli Gazete, 17 Mart 1997

1972 yılından beri birbirinden güzel bir dizi kitap yayınlanıyor Ankara’da. Nuri Pakdil’in yönetiminde, on yıla yakın bir zamandır yayınlanan Edebiyat dergisi’nin yanısıra, kitapları da kütüphanelerde yerini alıyor. J. Prèvert’den yapılan iki çeviri dışında, hemen hepsi de İslâmi dünya görüşünü kültür ve medeniyet şartlarıyla birlikte ortaya koyan şiir, hikâye ve deneme kitaplarıdır. Gerçi Harikalar Tablosu ve Ay Operası adıyla J. Prèvert’den Nuri Pakdil diliyle Türkçe’ye çevrilen oyun ve şiir kitapları da Çağdaş Arap Şiiri gibi kültür ve duyarlığımızı değişik yönlerde geliştirmesine rağmen, asıl önemlisi sayısı onbeşi bulan telif eseridir. Bunlardan beşi Nuri Pakdil’in, ikisi Akif İnan’ın, ikisi Rasim Özdenören’in, ikisi de Cahit Zarifoğlu’nun. Diğerleri de birer kitap olarak, daha çok Edebiyat dergisinde gördüğümüz isimlerin: Erdem Bayazıt, Alâeddin Özdenören, İsmail Kıllıoğlu ve Osman Sarı. Bu isimlerin, yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan yerli düşünceye bağlı edebiyat ortamında ne kadar önemli bir yere sahip olduklarını hepimiz biliyoruz. Dergiyle bir arada yayınlanması etkisini yaymış ve kitapların yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bunu da Nuri Pakdil’e borçluyuz.

İsimlerden isimlere, eserlerden eserlere

Görüldüğü gibi, Edebiyat dergisinin beş yıl içindeki yayınlarının sayım-dökümü bile herkesi sevindirecek, en azından ilgilendirecek nitelikte. Kültürümüz için başlı başına bir kazançtır bu. Bu onbeş kitabın, yerli düşünceye bağlı aydınların yetişmesinde, okuyucumuzun gerekli seviyeyi kazanmasında, yeni bir sanatçı kuşağının yetişmesinde büyük payı olmuş ve olmaya devam edecektir. Yeni isimler, yeni eserlerle ortaya çıkacak, İslâm kültürünü çağdaş kavramlar ve kurumlar karşısında savunacaktır. İsimlere isimler, eserlere eserler ve dergilere dergiler katılacak, sonunda kültür ve duyarlığımız ülke çapında dünyada tanıtılmış olacaktır. Bunun adı edebiyatta, basında “ilâ-yı kelimetullah”dır. Edebiyat Dergisi Yayınları’nın son kitabı Biat II’yi bu tespitler ışığında sevinçle karşılıyorum.

Pek çoğu dergide yayınlanan elli yazı ve bir konuşmanın toparlanmasıyla ortaya çıkan kitap, yerli düşünceye bağlı kültür ve medeniyet anlayışını yansıtmakla kalmıyor, kimi yazılarda inancımızı benimseyen yazarlarla da tartışıyor ve tartışmalar bazan öylesine sertleşiyor ki, kimi yazıların başlığı kendiliğinden “kapışma” oluyor: Melih Cevdet Anday’la Kapışma, II.

Biat I’den Biat II’ye

Batı Notları’ndan sonra yayınlanan ilk deneme kitabının adı da Biat’tı. Demek yazar “biat”ını yeniliyor. Umut adlı bir oyun denemesiyle, günümüz Arap şiirinden Fransızca kanalıyla yaptığı çevirilerden sonra “biat”ın yenilenmesi oldukça anlamlı. Yeni isimlerle her ay dergi çıkıyor, notlar, denemeler, değinmeler bir kitaba doğru ilerliyor. İlk yazısında “Uygarlık bir bütündür” diyor ve şöyle devam ediyor: “1923 devrimi hep gündemde bulunmalı, yabancılaşma sürecindeki konumumuz sürekli vurgulanmalı, üzerinde düşünülmelidir. Çağdaş Türk yazarı, çağın sorunlarını düşünürken, nasıl yabancılaştırıldığımızı, uygarlığımızdan nasıl koparıldığımızı düşünmelidir.” Yazar kısa bir durum tespiti yaptıktan sonra İslâm ülkeleriyle kurulacak bağların en önemlisini şöyle belirtir: “Edebiyatın damarları petrolünkilerden daha derindedir.” Çünkü en genel bağ, insânî bağdır. Bunun önemini kavramalıyız. Bütün güçlüklere rağmen, Arap şiirini Fransızcasından çevirmeye kalkmanın anlamı budur. Bu çabayı yürekten alkışlamak gerekir.

Daha sonra Ankara’nın havasını kirleten inkâra, bu inkârın uğradığı ilence, edebiyatta şiirleri yayınlanan Halis Altındağ’ın bir kaza sonucu ölümüne, dil dikkatinin estetik kaygılarına, Haccın, Orucun insanî ve İslâmî anlamına doğru sayfa sayfa ilerliyoruz. Ardından Necip Fazıl’ın son şiirlerini, Rasim Özdenören’in Çatışma hikâyesinin yorumlarını okuyoruz. Cellât I ve II ile Ankara’nın atmosferini, Ceyhun Atuf’tan Behçet Necatigil’e kadar pek çok sosyalist yahut gelenekle ilgilenen yazarlarla diyalog kurma çabasını anlamaya çalışıyoruz. Bu arada France-İslâm dergisini tanıyoruz. Pakdil’in tiyatro hakkındaki düşünceleriyle kitap son buluyor.

Fikirden dile kadar değişen bir anlatım

Biat II, adını yadırgatacak kadar yeni bir dille yazılmış, ona tepki duyanları rahatsız edecek kelime ve cümlelerle dolu. Bunu yazarının kişiliğine bağlayarak dikkatleriyle, kültürü ve sancısıyla kendinizi yenilemek isterseniz, Biat II’den öğreneceğimiz çok şey var. En azından düşünme biçimi, hayata ve dünyaya bakış tarzı. Pakdil bu denemeleriyle sağın olduğu kadar sol okuyucunun da alışkanlıklarını kırmıştır. Bunu ona karşı yazılmış dergi ve gazete yazılarından olduğu kadar bazı kitaplardan da öğrenebiliriz. Bir örnek: Aslı’nın Düğmeleri, Rauf Mutluay, Bende Yaşayanlar (İş B. yayını). Pakdil yalnız ona değil, pek çok kişiye İslâm düşüncesi ile öteki dünya görüşlerinin -“sağ” adıyla anılmasına rağmen- temelde farklı olduğunu anlatmış ve dünya görüşümüzü bütün açıklığı ile savunanlar arasında yer almıştır. Dil ve üslûp önemlidir ama, büyük engel olmamalıdır. Önemli olan din ve ona bağlı temel düşüncelerdir. Görünüşe aldanmayalım ve küçük handikaplara takılıp kalmayalım. Her şeyin hakikatini Allah bilir. Kimi yazarlar vardır ki, istenilenden daha âlâ Osmanlıca’yla yazar ve konuşur da sözlerinin gerisindeki İslâm düşmanlığı veya başıboş değerler kofluğu dikkati çekmez. Örnek mi istiyorsunuz? İşte Hüseyin Cahit ve Burhan Felek... Bunları yeni dili savunmak için söylemiyorum, bildiğim bir hakikatin günübirlik tartışmalar ve mizaç çekişmeleri arasında güme gitmesini önlemek maksadıyla yazıyorum. Ne demişler: “Üslûbu beyan, ayniyle insan.” Yaşadığımız yıkım döneminden kim etkilenmemiş ki yazarımız etkilenmesin? Ülkede bir ateş yanıyorsa, bu ateşin yalımı az çok herkesin yüzünü yalayacaktır. Bundan kaçınılamaz. Başkalarının yanlışlarını değil, kendi eksiklerimizi, ihmallerimizi düşünelim. Bazı şeylerin de heyecanlı hatiplerin dilinde az çok değiştiğini bilelim.

Evet, sözü bağlayalım: Müslüman aydının “xBiat”tan kendini mahrum etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Bunu hak ve hakikat adına belirtmek zorundayım.

 

 

TecnoWeb EDY © 2002 - 2016 Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç +90 532   291 7896