Edebiyat Dergisi
Yayınları
7245. Gösterim
Selam Gazetesi, Dar Vakit, 1 Kasım 1997
Suratı taş kesilmiş bir şehrin sokaklarında altı adam, İstanbul havasını boca edip caddelere, yöneldiler Hacıbayram içtimasına. Vücutlarını şadırvanda suya tutup çelikleştiler ve çıplak gözle izlediler kale üzerinden bulvarlara bakarak sivriliğini daha da arttıran yeni ayın ilk hilalini. Güvercinler ve Gül Baba sabahın bu erken vaktinde her şeye öğretisel bakmanın mutluluğunu anımsattılar. Putperestliğe ödün vermemenin, kuvvetin yalnız Hakk’ta olduğunun, “emrolunduğu gibi dosdoğru” olmanın ve omuzomuza olmanın, pırıl pırıl bir su gibi akmak olduğunu yeniden kavradılar. Böylelikle atıldı birinci adım. “Veli Gül”
Takvimlerin kırmızı rakamlarla vurguladığı gün hüznün vurgununu yemek vardı ya direncin ve umudun zırhı delinmedi. Nasıl delinsindi ki, zafer ilkin içte kazanılıyordu ve ilk atak başarılmıştı. Bir de yönelinen ufuk vardı ve o zaten zırh giydirme, çağa çıkarma, dik durma, yürünme ufkuydu. Zırh delinmediği gibi gürzün üzerindeki sivri çıkıntılar daha da sivrildiler, kılıçlar ışıldadı, kalkan elini tuttu elindekinin, radarlar gözlerini faltaşı gibi açtı, zikir fikir gülleri üzerlerindeki çiğ taneleriyle devrime adanışın ahdini tazelediler. Yolcular yeniden gönenerek ve aldırmayarak kırılmalara, “Ulu Önder”in uzun yürüyüş kervanının peşine takıldılar. “Ulu Önder”in yolunda giden “Ulucanlar”la merhabalaşıp onların el verdiği, onlara gönül veren net bakış kuşlarının toplandığı yuvaya yöneldiler. Bu ikinci adımdı. “Gözüm, gezim, arpacığım”, bu ikinci adım “yana yana”.
Ülkemiz ve halkımız ancak ödünsüz inancın, kesintisiz bağlanmanın ve bu bağlanmanın gerektirdiği sorumlulukları yüklenerek yürümenin sonunda varılacak zaferle ancak kurtarılabilir, ulusumuz ve ülkemiz ve biz. Yeryüzü küresini çevreleyen zincirlerin kilidi bu coğrafyadadır. Bütün bir insanlığı sürüleştirerek kendine kul etmek isteyen irili ufaklı putların insanı bağladığı ipin düğümü bu ülkede. Bu düğümün çözülmesi ya da bu kilidin kırılması ise ortakkoşuculuğa prim vermeden dimdik durabilmekle olası. Şeytana verilecek her ödün yürüyüşün anlamını saptıracak ve amacından uzaklaştıracaktır. Örneğin başörtüsünün siyasal bir boyutu olmadığı söylenmekte, siyasal bir sembol olmadığından dem vurularak ona özgürlük istenmektedir. Bu kişiliksiz talebin olumlu cevaplandırılması başörtüsünün özgürlüğü değil halk düşmanlarının özgürlüğü anlamına gelir. Onların özgürlüğüdür, çünkü Hakk talepleri bertaraf edilir böylelikle. İdeolojik boyutu olmayan böşörtünün, ideolojik boyutu olmayan şehadet kelimesinin aslı ile hiçbir ilgisi olamaz. İdeolojik boyutu olmayan, içeriği kalmamış bir bez parçasının ise nereye bağlandığı çok da önemli değil. Hiç bir durumda ve hiç bir şekilde taviz caiz değildir. Hakk çizgisinin dışına çıkıldığında mesafenin önemi yoktur. Caddenin görültüsü sonsuzluğa ayarı bozmamalı. Bunu gördü gezginler. İkinci adım sürüyordu “yana yana” ve yanyana.
Kalemin ucunu açarak sivriltebilmek ve eyyamcılığın balonunu patlatmak gerekiyor. Yine Lut ve Semud ulusunun altüst edilmesi için gerekli bu. Fiiller satırlarda ve sadırlarda kaldımı olmuyor. Eylemin göz kırpmasına aldırmak ve “eli işte, gönlü oynaşta olmak” gerekiyor, büyüklerimiz öyle diyor. Ben gidiyorum ve geliyorum, sizin içinizde de bir şeyler gidip geliyor mu? Yani üçüncü adım. “Fiilleri çekerek” konuşarak, yazmak ve yürümek, İşte takvimlerdeki kırmızı işaretle işaretlenen günde öğrendiğimiz şey: “Fiilleri çekerek” yürümek, engereğe karşı en gerek.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |