Edebiyat Dergisi
Yayınları
13350. Gösterim
Milli Gazete, Sanat, 20 Aralık 1977
Nuri Pakdil’in yaklaşımını evrenselleştiren, insanın ‘trajiğini’ iyi kavramasıdır. Nuri Pakdil’in her yapıtı, her yazısı, adeta, çağımızı saptayan bir tutanaktır: ardından bir yargılama başlayacak gibidir. Öykücü Ali Ulvi Temel, xEdebiyat’ın Ekim 1977 sayısında yayımlanan “Toplantı”daki konuşmasının bir yerinde şöyle der: “Nuri Pakdil’in oyunlarını okurken özellikle şöyle bir kanıya varıyorum. Bu oyunlarda insanlar, bir toplantı yerine doğru götürülmekte, bir sorgu için, bir yargı için hazır edilmeye başlanmaktadır. Bir gün böyle bir yere gelindiğinde şaşırmayalım, insanlar şaşırmasınlar istenmektedir sanki”.
Bilmiyorum, bu çağın içinde yaşadığımız için mi bu denli duyarlıyız; yoksa, gerçekten tüm çağlarda da insanoğlu bu denli bunalıyordu, bu denli yıkım içindeydi? Bir oranlama yapmak doğru olmayabilir burda, ne ki, çağımızdaki toplu ölümler, toplu yadsımalar, toplu değişimler çok yoğun kuşkusuz. İnsan, kendi ‘“trajiğini’ taşımayacak bir duruma gelmiştir bugün. Yadsıyabilir miyiz bunu?
Sözü, “Put Yapımevleri”ndeki ‘Kurşuni İşçi’ye getireceğim burda:
“-KURŞUNİ İŞÇİ- (Tezgahında çalışmaya başlarken) Heryerde öldürüyorlar insanları. Çeşitli araçlarla bitiriyorlar işlerini. (Bir aygıtın yanına bir çivi çakar) Orda bir çivi olsaydı, bu çivi sökerdi o çiviyi. (GRİ İŞÇİ’ye) Hep anlatırım ya, kan toplanıyor dipte. (KAHVERENGİ İŞÇİ’ye) Kan dibe çöktükçe de sararıyor toprak. (Seyircilere) Kan, çoğaltıyor tanığını böylece.”
Gerçekten de öyle değil mi? Bugün, sürekli bir kan toplanmıyor mu ‘dipte’?
Çağımız yazarları, inançları ne olursa olsun, önce bu ‘dipte’ toplanan kanı konuşmadan yazarlıklarının bir anlamı olabileceğini mi sanıyorlar? Çağdaş yazar, önce bu durumu yazmalı, bu durumu konuşmalı, bu durumu düşünmeli, bu durumu araştırmalıdır. İnsanoğlunun akan kanı, kendisinden olan yazarla, kendisine karşı olan yazarı ayrımsayabilmektedir. Çağın en büyük ‘mucize’sidir bu: insanın terk ettiği yerde, kan yükleniyor onun sorumluluğunu.
Bu sorumluluk, bir umudu da taşıyor yedeğinde hiç kuşkusuz.
Yalnız Türkiye’de, yalnız Ortadoğu ülkelerinde mi akıyor kan? Şimdilerde en yoğun biçimde buralarda görülse de, bence, tüm yeryüzü bir kan gölüne dönüşmüştür adeta. Söz gelimi, bir Arjantinli’nin, bir Zaireli’nin öldürülmesiyle bir Türkiyeli’nin öldürülmesini aynı yaklaşımla algılayamıyorsam, yani İNSAN yaklaşımıyle algılayamıyorsam, önce yurdumdaki, sonra Ortadoğu’daki, Arjantin’deki, Zaire’deki öldürmeleri de anlayamayacağım, bu İNSAN kırımının durdurulmasını yürekten isteyemeyeceğim demektir. İnsanı bir BÜTÜN olarak görmeyi öğrenmeliyiz önce. Ben öldürülmediğim gün başkası öldürülüyorsa o gün ben öldürülmemiş mi oluyorum? Böyle insancıllık olur mu? Yeryüzünün bugünkü koşulunda, sanattan ve edebiyattan başka ne ile anlatabiliriz, ne ile duyumsatabiliriz bunu, bu evrensel suçluluğumuzu?
xEdebiyat dergisinin ‘sanat ve edebiyat yaklaşımını’ hep önde tutuşunun önemi burda işte, gerekliliği burda işte.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |