Edebiyat Dergisi
Yayınları
10310. Gösterim
Milli Gazete, Sanat, 28 Kasım 1978
Düş kuruyor muyuz? Kuşkusuz her insan düş kurar. Az kurar, çok kurar, hayatının belli bir döneminde kurar, ondan sonra kurmaz; ayrı bir şey bu. İnsan, hayatta beğeneceği şeyler bulduğu gibi beğenmeyeceği şeyler de bulur. Nedir, düşüne beğendiklerini taşır, özlediklerini taşır. Orada kurar özlediği dünyayı. Ayrıntılarını orada süsler, orada işler bu dünyanın. Bildiğimiz, insanın kanadı yoktur ya düşünme kanatlanır da insan, uçar da. Yani aşar kimi ‘şeyler’i
Günlük hayat, yine de dönüp geldiğimiz bir yerdir. Düşlediklerimizi, düşündüklerimiz tutmaz pek. Simone de Beauvoir anılarının bir yerinde şöyle der: “Eğer insanların gövdeleri, şehvet ve ihtiras fırtınalarının ağırlığı ve yükü altındaysa, bu dünya benim düşündüğüm dünya değildi. Yoksulluk, cinayet, baskı savaş. Beni dehşetlere salan çeşitli görünümlerin birbirine karışmış uzantıları karşısındaydım.”
Yazarın tasvir ettiği durumu hepimiz biliyoruz. Sorumluluğumuz çıkıyor burada ortaya. İnsanın varoluşu böyle anlam kazanmıyor mu: içinde taşıdığı olumlulukla olumsuzluğa karşı durmak, sorumluluğunun bilincinde olmak, sorumluluğun gerektirdiğini yapmak. Öyle demez mi Exupery: “İnsan olmak, sorumlu olmanın ta kendisidir.”
Anılarının bir yerinde de şöyle der Simone de Beauvoir: “Düşlerimin sınırı yoktu, oysa gerçekler kolayca sarsıveriyordu beni.” Bizi de sarsıyor mu gerçekler? Olumlu bir yanı da şu insanın: direnebilmesi, Ararsak buluruz direnen insanları dün de bugün de, Tarih bunun için de önemli değil mi: İnsanın direnen büyüyen yanlarını görebilmesi için, Nuri Pakdil, Biat I adlı kitabında şöyle der: “Direnmesini bilmeyen kişinin de, ulusun da, onurlu bir yeri olamaz çağ içinde.”
Büyük düşlere yatıyor muyuz? tüm dünyayı, tüm insanları içine alacak düşlere?
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |