EDY

Edebiyat Dergisi
Yayınları

N. Pakdil
♦ Kitaplarımız
Baskısı Bulunanlar
Baskısı Tükenenler
♦ Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Bir Biyografi Denemesi
♦ Edebiyat Dergisi
Edebiyat Dergisi
Dergi Sayfalarından
Dizin (1969-1984)
♦ Edebiyat Dergisi Yayınları
E.D.Y. Hakkında
E.D.Y. Kataloğu
Tüm Kitaplar
♦ Değiniler/Seçilenler
Değiniler
Seçilenler
♦ Satış Noktaları
Kitapçılar
Online Satıcılar
♦ İletişim
İletişim Bilgileri
İletişim Formu
♦ Mesaj Panosu
Mesajları Oku-Oyla
Mesajını Ekle
 
İçerik Sorumlusu
İdris HAMZA
Internet İlk Yayım Tarihi
3 Kasım 2002
 
Bilinç: linç edilmiş ruhumu bana geri verin! (Edebiyat Kulesi, s. 110)

Değiniler

42 Kişi Online
22 Ocak 2025 Çarşamba 00:33:51

 

Tartışmanın Boyutları

Bekir Berze

13504. Gösterim
Yeni Devir Gazetesi, Eleştiri, 4 Kasım 1977

Cumhuriyet Gazetesinin 24 Eylül 1977 tarihli sayısında yayımlanan “BİR DERGİ ÜSTÜNE TARTIŞMA” başlıklı yazısında Edebiyat Dergisini gündeme getirdi Erdal Deniz.

Yazıyı söz konusu etmeden Nuri Pakdil’in bir savını ayrımsadı belleğim; “Tartışmalarda bir sonuca varılamasa bile, tartışılan konunun daha bir aydınlık kazanması, tartışmayı yapanların birbirlerini daha yakından anlama olanakları elde edecekleri olasılığı sevindirir beni. Tartışma, sanat sorunlarını, edebiyat sorunlarını aşıyorsa, tartışmanın daha da bir yararlı olacağı kanısı var bende. Bu, her şeyden önce kişilerin birbirlerini suçlamadan, tersine birbirlerine saygı duyarak, düşüncelerini açık açık söylemelerine, bunlar üzerinde karşılıklı tartışmalarına olanak verecektir. Ülkenin yazgısında payımız var. Yazarlar birbirlerini anlamaya çalıştıkça, tartışma bir suçlama olmaktan çıktıkça, yurdumuzun görüntüsüne, belki de iki damla aydınlık düşebilir.” (Biat II S. 135, 136).

Erdal Deniz, bu iki damla aydınlığın düşmesini isteyenlerden, kuşkusuz, yurdumuzun görüntüsüne. Kendisinin de vurguladığı gibi ilk kez gündeme getirilmiyordu Edebiyat, ancak bir başka içten, bir başka gerçekçiydi Erdal Deniz’inki.

Yazar, Edebiyat’ın dil üstünlüğünün çoğu dergilerde de söz konusu edildiğini vurgular. Bu dergilerin tümünün de önünde arı bir dil anlayışıyla eylemini sürdürdüğünü belirtir. Ve bizce de asıl olan konuya değinir; “Bence, Edebiyat’ın en önemli yanı, salt içeriğidir” savıyla. Doğrudur bu. Ancak, yazının bundan sonraki kısmı düşündürdü beni: Erdal Deniz’in dediği gibi; “Anamalcılığı, emperyalizmi karşısına almış vuruyor düşmanlarımıza” Edebiyat dergisi...

Yazar, yazısının daha sonraki kısmında, “kuşkusuz, bunun da ötesinde, emekten yana, işçiden yana bir düzen önermektedir” der ve Nuri Pakdil’in kısa oyunlarını gösterir kanıt olarak. Nuri Pakdil’in oyunlarında olsun, derginin öteki yazarların yazılarında olsun işçiden yana, emekten yana olunduğu kuşkusuzdur. Ancak nerden kaynaklanıyor bu eylem? Erdal Deniz, ilgiyle karşıladığım yazısını yazarken usa vurabildiği bir eylemin kökenini açıkta bırakmış. Nedir bu denli kendisini Edebiyat’ın yanında kılan, nedir Edebiyat’ın bu denli soylu bir sanat çizgisi sürdürmesinde etken olan? Saygıyla karşıladığım ilgisini bir adım daha yaklaştırsaydı; İslam; diyebilecekti yazısının sonunda. Edebiyat’ın, yazısının başından beri andığı, övdüğü özelliklerini doğuran, onu bu şekilde eyleme zorlayan İslâm Öğretisi oldu hep, diyebilecekti.

Anamalcılığa da, sömürücülüğe de karşıdır İslâm Öğretisi. Bunu bildirir inanmışlarına. Emeği de, işçiyi de, alınterini de İslâm Öğretisi kutsamıştır. Edebiyat’ da sekiz yıldır dirençle sürdürdüğü eylemini, emekten, işçiden yana olan içeriğini İslam Öğretisinden algılamıştır. “Alnının teri kurumadan, işçinin hakkını ödeyiniz", diyen tek öğreti, İslâm Öğretisi değil midir?

Yazarlar, her zaman “kalplerinin gereksinimlerini” karşılamaya bakmalı. Nuri Pakdil, Edebiyat’ın Ekim 1977 sayısındaki “Bir Yazarın Notları” başlıklı yazısında; “Kalbin gereksinimine boş verildiğinde emek de, alınteri de yitirir evrensel anlamını. Önce, emek için, önce alınteri için gerekli kalbin gereksinimini karşılamak, Emek, alınteri; yeryüzünün üstünde durduğu iki temel sütundur. Unuttuğumuzda kalbin gereksinimini çöker bu iki sütun” der. Dini duyumsayan kalb, gereksinim içerisindedir.

Yazar, “Nuri Pakdil olsun, öteki yazarlar olsun sosyalist olmadıkları halde, yapıtlarında ve tüm yazılarında, ileri sürdükleri savlarıyla, tüm önerileriyle sosyalist çizginin en ileri ucunda durabiliyorlar? Nerden varıyorlar o noktaya?” diye sorar. Yukarıdaki açıklamamda da olduğu gibi bu soruyu da yanıtlamak isterim. İslâmdan derim, İslâm öğretisinden varıyorlar o noktaya. O, “sosyalist çizginin en ileri ucu” denilen, adı söylenemeyen nokta İSLAMDIR. Ve “sosyalist çizginin en ileri ucu” savı yersizdir. Edebiyat, böyle bir noktaya sosyalist değil islâmî süreç içerisinde gelmiştir. Ülke gerçeklerinde olsun diğer yaklaşımlarda olsun en tutarlı saptayımlar İslâm Öğretisine yaslanılarak yapılanlar değil midir? Edebiyat’ın çizilmek istenen konumunu biz şöyle saptayabiliriz: İslâm Öğretisine dayanılarak, insancıllığın en ileri ucu, Edebiyat’ın konumu. Bu çizgide durabilmesini de Öğretisinden ödün vermemeye borçlu, Dergi.

“Bugün Türkiye’de, kurulu düzenle en ciddi bir düzeyde savaşan sanat dergilerinin edebiyat dergilerinin en başında Edebiyat yer alıyor.” savına da, yalnız Öğretim açısından evet diyebilirim.

Erdal Deniz’in doğru sözlülüğü, saygı gösterdiğim, kutladığım bir başka yönü.

Yazımı, yine Nuri Pakdil’in bir savıyla bitirmek isterim; “Bir albastı altında bu çağ. Hepimizi etkiliyor bu. Şimdilerde önemli olan, ulusumuzun yararı için yapılması gereken, yazarların birbirlerine daha çok yaklaşmalarıdır, birbirlerini anlamaya çalışmalardır. Sürekli karşılıklı konuşmalıyız. Camus’nün dediği gibi, “karşılıklı konuşma olmayan yerde hayat da yoktur” (Biat II S. 134).

 

 

TecnoWeb EDY © 2002 - 2016 Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç +90 532   291 7896