EDY

Edebiyat Dergisi
Yayınları

N. Pakdil
♦ Kitaplarımız
Baskısı Bulunanlar
Baskısı Tükenenler
♦ Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Bir Biyografi Denemesi
♦ Edebiyat Dergisi
Edebiyat Dergisi
Dergi Sayfalarından
Dizin (1969-1984)
♦ Edebiyat Dergisi Yayınları
E.D.Y. Hakkında
E.D.Y. Kataloğu
Tüm Kitaplar
♦ Değiniler/Seçilenler
Değiniler
Seçilenler
♦ Satış Noktaları
Kitapçılar
Online Satıcılar
♦ İletişim
İletişim Bilgileri
İletişim Formu
♦ Mesaj Panosu
Mesajları Oku-Oyla
Mesajını Ekle
 
İçerik Sorumlusu
İdris HAMZA
Internet İlk Yayım Tarihi
3 Kasım 2002
 
Kentler büyüdükçe, insanların birbirlerinden uzaklaşmaları da büyüyor. (Konuşmalar, s. 60)

Değiniler

45 Kişi Online
22 Ocak 2025 Çarşamba 00:29:11

 

Uykumun Mor Kurşun Penceresinde

Mehmet Emin

8470. Gösterim
Yeni Devir Gazetesi, 9 Temmuz 1977

Ortadoğu uluslarından, Arap uluslarından, Afrika uluslarından, düşün adamı olsun, edebiyatçı olsun, sanatçı olsun kaçını tanıyoruz? Belleğimizde yer tutan bir isim var mı acaba? Bu ülkelerde verilen uğraşıları ne ölçüde değerlendiriyoruz? Haberdar mıyız olup bitenden? Bütün bunları düşündüm çağdaş Cezayir ozanı Buâlim Abdûn’un Edebiyat’ın Haziran 1977 sayısında çıkan ‘Saplantılının Ezgisi’ adlı şiirini okuduğumda.

Dergilerimize göz gezdiriyorum, Ortadoğu, Arap, Afrika ulusları düşün adamlarına, edebiyatçılarına, sanatçılarına ayrılan yer hemen hemen yok denecek kadar az. Oysa bu ülkeler düşün adamının da, edebiyatçısının da, sanatçısının da uygarlık seçiminde düşülen yanlışa karşı sürdürdükleri bir uğraş var. Sürdürülen bu uğraşı, adeta duymama, bilmeme, görmeme sınırına çekilerek izlemekte ülke insanı.

Dergilerimizi kapalı tutuyoruz yakınımızdakilere. Bu da bizi aynı noktada kalmaya zorluyor. Donup kalmışlığımızı tekrar gündeme getiriyor. *Edebiyat’ı anımsamadan edemiyorum. Kurduğu ilişkinin sıkılığını, güçlülüğünü, sürekliliğini kanıtlıyor bize her sayısında. Ortadoğu, Arap, Afrika düşün adamıyla, edebiyatçısıyla, sanatçısıyla, kurduğu ilişkide bugün ileri sayılan bir noktada Edebiyat Dergisi. Belleğimde kalan dizeler var. Cezayirli, Suriyeli, Tunuslu, Senegalli, Nijeryalı ozanlardan artık. Onların meselelerini daha kolay izleyebiliyorum şimdi. Önceleri korkuyla bakardım bu uluslara. Bu uluslar üzerine yaptığımız konuşmaların, tartışmaların ölmüşlüğünün farkında değildik. Özgül yanlarıyla değerlendiremiyorduk değişim meselelerini. Uygarlığın bilincine varmayışımızdı buna neden.

Ortadoğuluları, Arapları, Afrikalıları acılı uluslar olarak düşünüyorum. Uygarlığından koparılmanın acısını sürekli taşıyan uluslardır. Aynı uygarlığın saflarından çekilerek dağınıklığa itilen uluslardır. Ortadoğulu olsun, Arap olsun, Afrikalı olsun her ozan birşeyler demekte, birşeyler ortaya koymakta dirençle. Ülkemden ses beklemekte bu ozanlar. Aramızdaki derin bağların bilincine varılmasını istemekte hepsi. Yaygınlık kazanmasıdır bu bilincin tüm uluslarda. Kıpırtısızları yerinden oynatmak gerekli, ancak şu şekilde ayrı düştüğü ulusların farkında olacak. Tutumları bir belirlilik kazanacak, kararlılıkları daha bir keskinleşecektir.

Bu uluslar ile aramızdaki derin bağların bilincine siyasa yolu ile varılamayacağını düşünüyorum. Siyasa bu ulusları birbirinden koparıp, dağınıklıklarını derinleştirmekten başka bir işe yaramadı. Siyasadan kaynaklanan dönüşümler, sürekli sığlığını korudu. Siyasanın oluşturduğu cansız bir alan içerisinde kalarak, yeniden derlenmeyi göze almak ise mümkün değildir. Sağlıklı hiç bir çözümlemeye götürmez siyasa bizi. Dayanıksızdır. Uluslararasında yeni bir yapı oluşturmaya gelmez. Meseleleri azaltacağına çoğaltır. Hiç bir meselede ilerleme sağlayamadığından, yaşanan bunalımlar o denli ağırdır.

Buâlim Abdûn, ‘Saplantılının Ezgisi’ adlı şiirinin bir dizesinde şöyle diyor, ‘atılımın yalnızca yürek paralayıcı bir kımıldamazlıktır.’ Bir başka dizede ise, ‘Benim soğuk derinliğim korkutuyor beni’. Şiirini şöyle tamamlıyor, Buâlim Abdûn:

“Tasarlanan yüce yer kalıyor

donmuş susuşumun aptallığında

değerli susuş

akıllı susuş

soğuk susuş

susuş

Yanıt gelecek benden

başkasından

yalnızlıktan değil

Diyorum kendi kendime

sevinci karamsarlığın

bir itişiyle

bir çekişiyle

doyumsuzluğun doğuran duruluğuna

uzun süre daha

dayanacağım”

Yeniden okuyorum ‘Saplantılının Ezgisi’ adlı şiiri. Bir kaç kere daha yeniden. Her defasında daha yakın görünüyor bana. Buâlim Abdûn’un diğer şiirlerini merak ediyorum. Şiirin yansıdığı alanın ülkemi de içerisine almasını sağlayan Edebiyat’ın dergiler içerisindeki yerini şimdi daha iyi kavrıyorum. Varlık veriyor dergilere yakınımızdaki düşün adamları, edebiyatçılar, sanatçılar. Okura aktarılanda daha etkili oluyorlar. Dar boyutlar altında sıkışıp kalmıyorlar, daha geniş bir alana kavuşuyorlar. Yaşanan dönem üzerimize düşen ödevlerin ağırlığını da gündeme getirmektedir. Kendimizi bu ağırlaşan ödevlerden sorumsuz tutamayız.

Buâlim Abdûn şiirine şöyle başlıyordu:

“Kanıtlıyorum

güçsüzlüğü ile

kalemimin

dört mevsimin mızrabı ile

kanıtlıyorum

bâkireliği ile

kâğıdımın

sazı ile dört mevsimin”

Bunalım şartları, Arap ülkelerinde de değişmemektedir. Uygarlığından koparılmanın acısını bu ülkeler insanı da duymaktadır. Şiirlerinde sürekli kurtulma isteğini vurgulamakta tüm Arap ozanları. Yabancılaşmadan kurtulma isteğini. Çağın meselelerine bakışlarında bunu sezmek mümkün. Eylem tavrını belirlerken yüzeysel yaklaşımlar yerine uygarlık yaklaşımından hareket ediyorlar. Derinliğin şiirlerinde boyut kazanması da buradan ileri geliyor.

“Bu tepeler Fransızlaştı sandılar

Ama sen ey ulusum biliyorsun ki

Ateşlidir buğuludur tenceresi Arapçanın

Burda artık

Rüzgârların savurduğu

Harmanlarda ayıklanan

Ölülerin külünden başka bir şey yok sandılar

Ama sen biliyorsun

Bu külün örttüğü Arap ateşi altında

Büyük günde yekinecek

Olan ateş

Çıkıyor meydana.”

Çağdaş Arap ozanı, şiir kuruluşunda tedirginliğe yer vermiyor. Aksine uygarlık seçimindeki kararlılığı gündeme getiriyor. Şiirin dinamik niteliğini de gerçekte bu yönden sağlıyor. Dar bir konu değil artık uygarlık kavramı. Çağdaş arap ozanı bunu derinden algılıyor. Şiir aşamalarında, özgül bir anlamı var uygarlık kavramının.

Güldeste, şüphesiz edebiyatımızdaki yeni gelişmelerin bir sonucu. Öteden beri Arap edebiyatına karşı takındığımız tavırdaki ilgi azlığına bir yerde son vermelidir. Hatta daha da ileri giderek aramızdaki kopukluktan bahsedeceğiz. İlgi azlığı da değildi bu. Hem de kopukluğu muhafaza etmek için bir dizi tedbir bile almışız. Koruyucu duvarlar örmüşüz adeta

Nuri Pakdil’in arap şiirine eğilmesinin başlıca nedeni de kuşkusuz arap edebiyatına olan sırt dönmüşlüğümüzdür. Bu bakımdan Güldeste ile diğerleri arasında büyük bir fark doğuyor. Güldeste’yi ilgisizliğin koruyucu duvarını ortadan kaldırdığı için anlamlı bir çıkış olarak görüyorum.

 

 

TecnoWeb EDY © 2002 - 2016 Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç +90 532   291 7896