EDY

Edebiyat Dergisi
Yayınları

N. Pakdil
♦ Kitaplarımız
Baskısı Bulunanlar
Baskısı Tükenenler
♦ Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Bir Biyografi Denemesi
♦ Edebiyat Dergisi
Edebiyat Dergisi
Dergi Sayfalarından
Dizin (1969-1984)
♦ Edebiyat Dergisi Yayınları
E.D.Y. Hakkında
E.D.Y. Kataloğu
Tüm Kitaplar
♦ Değiniler/Seçilenler
Değiniler
Seçilenler
♦ Satış Noktaları
Kitapçılar
Online Satıcılar
♦ İletişim
İletişim Bilgileri
İletişim Formu
♦ Mesaj Panosu
Mesajları Oku-Oyla
Mesajını Ekle
 
İçerik Sorumlusu
İdris HAMZA
Internet İlk Yayım Tarihi
3 Kasım 2002
 
Hüzün; hissedilmesi kolay olmayan, çok narin, ince bir sestir. (Bir Yazarın Notları, s. 74)

Değiniler

46 Kişi Online
10 Kasım 2024 Pazar 01:56:03

 

Sıkışıp Kalma

Mehmet Emin

15438. Gösterim
Yeni Devir Gazetesi, 2 Temmuz 1977

Emin Özdemir, yazılarını ilgiyle okuduğum bir yazar. Varlık, Türk Dili dergilerinde çıkan yazılarının hemen hepsi dil üzerinedir. Dilimizin gelişimine, güçlendirilmesine bu yazıları ile çok katkısı olmuştur Emin Özdemir’in. Dilimizin durgunluk döneminden tutun da büyük sıçramalar yaptığı döneme değin verdiği uğraş, kuşkusuz yadsınamaz. Ne ki yazılarında dili ele alan, dili gündeme getiren yazar, zaman zaman kendisini kesin yargılara varmaktan kurtaramamaktadır.

Varlık dergisinin Temmuz 1977 sayısında Emin Özdemir’in “sözcükler” başlıklı bir yazısı var. Yazısının başlarında şöyle diyor: “Yazınsal yaratıların yapı taşlarıdır sözcükler. Bir bakıma yaratıların güzelduyusal bir tat kazanması sözcüklere bağlıdır. Ozanların, yazarların onları seçmesine, yerli yerine oturtmasına bağlıdır. Bu seçmenin yapılmadığı; sözcüklerin, yaratının dokusu içine ustalıkla sindirilmediği ürünlerde düşünce de, duygu da gölgelenir. Karmaşık karanlık bir nitelik kazanır anlatım. Okurla yaratı arasında iletişimsel bir bağlantı kurulamaz. Bunun içindir ki her yazar sözcüklerle didişe yıkışa ulaşır başarıya. Dış dünyanın, gerçeğin algılanması sözcükler yoluyla olur” dedikten sonra bir dilbilimci olan Joseph Vendrys’in şu sözlerini alıntılıyor yazısına. “...Sözcüklerin büyüleyici etkisi sözlerden örülü bir evren yaratır. Nesneler evrenin bir parçasından başka bir şey değildir.

Dilin bize sunduğu bu devingen, renkli, özenile özenile işlenmiş halının ardında bütün canlılığıyla yaşamın varlığını sezeriz. Dış dünyayı sözcüklerin aracılığıyla tanırız ancak: Sözcükler dış dünyayı kuran öğelerle bu öğeler arasındaki bağıntıları belirtirler.” Hemen sonra ise yazısını şöyle sürdürüyor. “Gel gelelim bu gerçek, dış dünyayı sözcükler aracılığıyla algıladığımız gerçeği, kimi yazarlarca pek umursanmıyor. Bunlar sözcük seçimine de, sözcüklerin tümce içindeki yerine de aldırmıyorlar. Bu yüzden anlatımlarında bir kekrelik, bir bulanıklık doğuyor. Tümcenin öğeleri arasındaki denge bozuluyor. Anlatım yapaylaşıyor.” Emin Özdemir, söylediklerine Edebiyat’ta yayımlanan kimi yazıları örnek gösteriyor.

Bir yazıda bir konuşmada gösterilen örnek, aynı zamanda çözümleyici bir nitelik de taşır. Anlaşılırlığa daha kolay yol açar. Örneklemede düşülen yanılgı ise o yazıyı o konuşmayı büsbütün etkisiz kılar. Eksik kalan bir yan vardır o yazıda o konuşmada. Emin Özdemir’in dediklerine katılmamak imkânsız. Ne ki örneklemede düştüğü yanlış, bana kendi dediklerine kendisinin inanmadığını gösteriyor. Bu da en başta yazısının hazır kalıplar çerçevesinde oluştuğunu ortaya koyuyor. Bu ise sıkışıp kalan yazarların sık sık başvurdukları bir yoldur. Fazla önem verilmez bu tür yazılara. Varlık gibi okur üzerinde etkinliği olan bir dergide böyle yazılara nasıl yer verilir bir türlü anlayamam. Oysa derginin yönetmeni Yaşar Nabi Nayır, dergide çıkan yazıların sıkı bir denetim altından geçtiğini söyler her defasında.

Gerçeğin algılanması elbette sözcükler yoluyla olur. Fakat sözcükler de yeterli olmuyor Emin Özdemir’in kimi yazıları algılamasında. Bu da kendisini önlenmez çelişkiler içerisine itiyor. Her ne kadar anlatımın süslü püslüsüne karşı çıkıyor, doğallığı yeğliyorsa da, anlatımın dış yüzeyidir kendisini ilgilendiren gene de. İlginç deyişle, örnekleriyle kanıtlıyor bu dediklerimi. Yazısı sağlam yargılardan çok kesin yargılarla yüklü. Keskin çizgiler ile belirliyor bu yargılarını. Ne adına varıyor bu yargılara o da belli değil. Oysa bir yazar değindiği konunun dışına atacağı adımlardan mümkün olduğu kadar sakınmalıdır. Dediklerinin inandırıcılığını yitirmemesi için sakınmalıdır. Yoksa geldiği durak da, eski tavrını yenileyemeyişin sıkıntısı içinde kalır gider. Geçmeyi sağladığı kimi dar geçitlerdeki başarısı da, bu arada yok olmanın eşiğine gelir.

Dönelim Emin Özdemir’in yazdıklarına örnek olarak gösterdiği, Nuri Pakdil’in xEdebiyat’ın Mayıs 1977 sayısında çıkan “Bir Yazarın Notları”na. Şöyle diyor Nuri Pakdil 27 Kasım 1976 günlü notlarının Öğle bölümünde. “Lisedeyken, okuldan eve dönüşlerimde, Akbaşı dediğimiz kırsal bir yerden geçerdim. Öylesine çok su akardı oralarda ki, öğrendiğim yeni bir Fransızca sözcük varsa, eğilip su içerken onlar da arınırdı, yıkanırdı o soğuk sularla. Eve varır varmaz, o sözcükleri defterimin sayfalarında kurular, onları yeniden düzene koyarak yarınki savaşa hazırlardım. Kendilerine iyi baktığım için, bu sözcükler de hiç mi hiç bırakmazlardı beni. En iyi arkadaşlarım, bu öğrendiğim Fransızca sözcükler olurdu.“ Aynı günkü notların akşama çeyrek kala bölümünde ise „Kahvelerde okuduğum kitapların tadı bir başka oluyor. Sözcükler etli, kemikli bir varlık oluyor: Masanın üstüne çıkıp oturuyorlar birer birer: Onun için, kitap okurken, masanın üstüne el sürmelerini hiç istemem: Sözcüklerin konumunu bozacaklar diye korkarım: Onların da erince gereksinimleri olduğunu düşünürüm. Yazıysa, bunların hepsini giydirip kuşandırmak, düzenli ordular biçiminde savaşa sürmektir.” 30 Kasım günlü notlarında da şöyle diyor. “Cümlelerime tutunarak yurdumu dolaşırım” 2 Aralık günü yazdığı notların bir bölümünü şöyle tamamlıyor: “... Bileğliyorum sözcükleri: Kuruluyorum sonra.”

Emin Özdemir, Nuri Pakdil’in notlarındaki anlatımın şiir mi, düzyazı mı olduğunu anlamadığını söylüyor. Düşünüyorum da bulamıyorum Emin Özdemir’in çağdaş edebiyata yabancılığının nereden geldiğini. Bugüne değin dergilerde yazılarını aralıksız okuduğum yazar Emin Özdemir değil sanki. Çağdaş edebiyatın meselelerine yazılarında yer yer değinen, bunlara olumlu çözüm öneren, dil konusunda düşünülen yanlışlara değinmeyi kendisine görev edinen bir yazar bunları nasıl yazar diye düşünüyorum. Yoksa Emin Özdemir, düzyazıda eski öğeleri mi arıyor. Bir de Nuri Pakdil’i sözcüklerin tümce içindeki yerine aldırmazlık ettiği, sözcük seçiminde titiz davranmadığı için suçluyor. Yukarıya xEdebiyat’ın Mayıs 1977 sayısında çıkan “Bir yazarın notları”ndan alıntıladığım bölümleri özellikle seçtim. Bütünü de Nuri Pakdil’in sözcük seçimindeki, tümcelerini kuruşundaki titizliği, üstüne titrerliği gösteriyor.

Bir yazarın sözcüklerle böyle içli dışlı olması kendisini nasıl olur da anlatımda kekreliğe, bulanıklığa götürür. Hiç mümkün mü bu? Nuri Pakdil, Emin Özdemir’in ileri sürdüğünün aksine, Tümcenin öğeleri ile anlatım arasına fazlasıyla varolan bir bir denge kuruyor. Kurulmuş olan bu denge değil midir ki anlatımda, Nuri Pakdil’e diğer yazarlardan ayrıcalık sağlayan. Anlatımı zorluk taşımayan ender yazarlardan birisidir oysa Nuri Pakdil. Bilir Emin Özdemir de bunun böyle olduğunu ama yine de aksini ileri sürer. Böylece de yok edebildiğini sanır okurun Nuri Pakdil’e olan ilgisini.

Emin Özdemir, anlaşılan Joseph Vendrys’in dediklerini de doğru olarak algılayamamış. Nuri Pakdil’de düşünme eyleminin oluşmadığını, zorlama, yapay yollara başvurduğunu, çarpıcılığı olan sözcüklere başvurduğunu ileri sürmesi ister istemez beni bu yargıya vardırıyor. Aslında Emin Özdemir’in gerçekleştirdiği, hazır kalıplara yaslanarak yığma yazıların en güzel şekilde nasıl oluşturulacağıdır. Bu yazıda bir çatırdama duyar gibiyim. Dar bir alan içinde sıkışıp kalmanın nelere mal olacağının panik havasını seziyorum. Kuşkusuz kaçınılması gereken bir durum.

 

 

TecnoWeb EDY © 2002 - 2016 Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç +90 532   291 7896