EDY

Edebiyat Dergisi
Yayınları

N. Pakdil
♦ Kitaplarımız
Baskısı Bulunanlar
Baskısı Tükenenler
♦ Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Bir Biyografi Denemesi
♦ Edebiyat Dergisi
Edebiyat Dergisi
Dergi Sayfalarından
Dizin (1969-1984)
♦ Edebiyat Dergisi Yayınları
E.D.Y. Hakkında
E.D.Y. Kataloğu
Tüm Kitaplar
♦ Değiniler/Seçilenler
Değiniler
Seçilenler
♦ Satış Noktaları
Kitapçılar
Online Satıcılar
♦ İletişim
İletişim Bilgileri
İletişim Formu
♦ Mesaj Panosu
Mesajları Oku-Oyla
Mesajını Ekle
 
İçerik Sorumlusu
İdris HAMZA
Internet İlk Yayım Tarihi
3 Kasım 2002
 
Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır. (Bir Yazarın Notları, s. 65)

Seçilenler

34 Kişi Online
14 Şubat 2025 Cuma 10:59:07

 

Yolculuk: Kağıda Düşen Yeni Sesler Demek

Nuri Pakdil

8589. Gösterim
Kalem Kalesi, Sayfa 90-100, Ekim 1998

Doksan yedi nisanının üçüncü haftası bitti bitecek; Kurban Bayramının ikinci günü : sabahleyin sekiz buçuk sularında : dışına : uzun süredir içinde kalınan yerin : köyleri, kasabaları, ilçeleri, illeri : Anadolu’nun resmigeçiti gibi.

Nallıhan, Kırıkkale, Hasandede, Keskin, Mucur.

Kırşehir : minaresi kuleye de, füzeye de benzetilebilen Selçuklu yapısı Büyük Camii.

Hemen yanından, biraz uzaklaşarak, iyice uzaklaşarak bakıldığında da. Acılı ve küskün bir yüz ifadesiyle; ama, ağırbaşlı; çok kişisel edâlı; Kırşehir’in anacaddesinde, canlı bir simge gibi; damarları kopuk, sinir sistemi çalışmaz Büyük Camii.

Gülşehir.

Kocaman ağaçlar, koyu yeşillikler nerede?

Mahzun bir Kızılırmak kolu.

Doğadan fışkıran yeşil hasreti dehşetli yoğun.

Kurban Bayramının ikinci günü ya, allı yeşilli giysileriyle çocukların cıvıltıları süslüyor heryeri.

Bir dağ eteğinde Nevşehir : düzenli. Hele de taş duvarları yapıların!

Göreme, Ortahisar, Ürgüp : peri bacaları filan ve sessizlik gerçekten : fotoğrafa bakıyormuşsunuzcasına.

Erciyes Dağının heybetli tevazuu bile insanın başını döndürüyor. Güneş de ağır ağır çekiliyor yanından, belli : nazlı bir akşama yaklaşış; ya şu gizemli gökyüzü; koskocaman sarığı başında : Çok Yeni Bir Gelecek Habercisi âdeta Erciyes Dağımız.

Karacaören, İncesu, Saraycık geçilen yerlerdi; işte, Kayseri.

Gece, Kayseri caddelerinde, uzun yürüyüşler yapılmıştır.

Bünyan, Pınarbaşı, Büyükgümüşgün, Dokuzdolambaç : çayırların, derelerin akıp gidişleri de dâima hüzünlendirir insanı, nerede görünürlerse görünsünler. Yol kenarlarında, kahvelerde düşünceli, sıkıntılı insanlar.

Anadolu Hanımlarına, saygılar! Merhaba! Aynı ânda hem genç, hem çökmüş gibiler sanki. Sık sık dünya güzeli kızlar : pencere camında : yağız delikanlılarla : tarlalar...

Uygun yerlerde durulup çay içilen kahveler.

Göksun : Kahvede çay içerken : çocukluğumun buraya âit 3–4 günü, gelip çay bardağının yanına, masaya yazıldı(!) : Teyzemler o yıllarda, kocası enişte beyin görevi nedeniyle burdalardı ve rahatsızdı teyzem. Görmeye gelmiştim ben de. O konukluğumu tüm ayrıntılarıyla olmasa da epeyce bütünlüğü içinde çayımı bitirinceye değin okudum. Hem çayımı içiyordum, hem de o evi, yürüdüğümüz sokakları, gezdiğimiz yerleri gidip görüyordum, geziyordum.

Yazıköyü, Kanlıkavak, Afşin : Geçmiş hiç geçmemiş ki : Elbistan İçmelerine gidip gelirken Afşin’e de uğramıştık iki ya da üç defa. Babamın sevgili dostlarından büyük bir âlim vardı burda, onlara inerdik varınca da, birkaç gün de konukları olurduk. O âlim amca bizi Ashab–ı Kehf Mağarasına götürürdü. Annem de hayattaydı.

Gene ziyaret ettik o gizemli Mağarayı.

Dağa sırtını vermiş bir mağara; daha doğrusu, içiçe mağaralar, demeli. Yedi İnanmış İnsanın, şirk ve zulüm yönetiminden kurtulmak, bileğlenip yeniden topluma dönmek için çekildikleri bir mağara burası. Tabiî, biraz da meselleştirilmişler. Bir söylenceye göre İslâmiyetten önce, bir söylenceye göre İslâmiyetten sonra. Bu Yedi İnanmış İnsanın (Hangi dönemde yaşamış olurlarsa olsunlar, İnanmış İnsanlardı; çünkü, Yaradan’ın birliğine, Peygamberleri aracılığıyla açıklanan İlâhî Hükümlere yürekten bağlanmışlardı; hiçbir kuşku duymadan, bu Hükümlerin, bu Yasaların tümüne inanıyorlardı.) Tarihe emanet ettikleri bir Öğretileri var : çok dikkat çekici : ‘Bir amaç uğruna soylu direniş göstermek; ödünsüz yiğitlik; olağanüstü dayanma, tahammül gerektiren sabırla susku; inanılmayan bir sisteme asla katılmama; sınırsız özveri; hiç duyulmamış, görülmemiş bir arkadaşlık bağıyla birbirlerine bağlanış sergilemek; hiç mi hiç, bu bağlanışa ihânet etmemek.’

Aynı günün öğle vakti : Karaelbistan, Elbistan, Söğütlü, Malatya.

Bütün kahveler de öyle sayılırsa da, insanı yüzlerinden keşfetmede kasaba kahveleri daha uygun yerler. Kim ne derse desin, Anadolu insanı, acısını hemen dillendirmek istemez; derisinin altına sıkıştırdıkça sıkıştırır sıkıntısını. Bunalımı yüzlerinde toplanmış insanlar da Anadolu’dan çıkar.

Yollarında yürüdükçe, ses yokmuş gibi, derin derin sesler gelir : dün sabah sekizden beri bir film seyrediliyor âdeta : ben de oynuyorum içinde : Tarihimizin dik dik yüzümüze baktığı fon da uzak çekimde de, yakın çekimde de : umut da, korku da yanyana duruyor : ayrıştırarak irdeleyebilmek için uzun geziler gerekli tabiî.

Enstantane bile demek güç bu cümlelere.

Öz hangisi, hangileri; yabancılaşışı Anadolu’nun bu denli derinde mi, oyuk bu ilkbakıştaki denli büyük mü?

Her yer gibi, bir İrâde Sınavının yapıldığı yerin adı da olabilir Anadolu.

Ağzına kadar doluluğu gene de hâlâ görülebilen ruhumuzun belki de bir sığınağı.

Çığlık, Doğanşehir, Gölbaşı.

Durduk. Zaman da sanki teyakkuzda : saat yirmi iki filan; dün sabah sekizden beri –Kayseri’de geçirilen gece ve sık sık durmalar dışında– dönen tekerlekler neredeyse tek bir adıma dönüşüyor gibi : insanlaşışı mı bu da mesafeleri yutan motorun?

Antep’e varıldı yarım saat sonra.

Otelde, odanın penceresini açtım : Antepleşerek de olsa, seksen yedi kilometre ötedeki Maraş’ın kokusu geliyor : pıt pıt pıt : yüreğimin sesini duyuyorum : bu koku, bu ses bir harekete çağırıyor beni : Aaa! yeni bir şey değilmiş; adını taa ortaokuldayken koyduğum, içimde bir muştu gibi koruduğum deviniymiş meğerse bu : yazmak eylemi.

Oyun oyun içinde sabah oldu.

Saat dokuz otuz oldu; doğru, Maraş’a doğru.

Maraş’ta; on otuzda. Babamın olduğu yere : üç dört karışlık aralıkla : yirmi dakika : Sır Zırhlı Kadîm Kelâm : çok dinamik bir bağlanışla : Merkezefendi’deki annemi de gözümün önünden ayırmaksızın : bütün İnanmışlar tek tek geçiyorlar ekrandan : yeni direniş kültürünü yeniden içselleştirir gibi de : fizik-ötesine yaslanık bu duruşlardan dünyevî damarları tek tek kendime bir daha bağlayıp o fizikötesi derinliği ve sâbitliği çok kavî üsler hâlinde yeryüzünde konuşlandırma gereğine kesinlikle inanarak : sonra, öbürlerimizlere de bir bir uğrayarak : çıktım uzun ağaçlar arasından.

Maraşı dolaşış : tekerlekler dönmüyor da, fırtına alıp götürüyor kasırgalara : oysa, güneşli, dingin bir hava.

Ve havada taş benzeri, ağır, yalın, devrimci bir suskunluk.

Doğrusu mahallemiz, satılmış evimiz, daha sayısız yerler haydi neyse ne de, ortaokulu ve liseyi –aynı binaydı– okuduğum binayı görmemezlik edemedim : çayır çimendi, boşluktu, ağaçlıktı çevre; şimdi, baştanbaşa oraları çimento.

Öğleyin, on iki kırk beşte Maraş’tan çıkıldı.

Kılılı, Türkoğlu, Beyoğlu, Şekeroba, Nurdağı, Aslan Beli, Kızlaç, Bahçe, Bilâllik, Horu, Kanlıgeçit, Serinova, Osmaniye, Karaçay.

Çukurova’yı tekerleklerin iki yanına savura savura ilerliyoruz.

Dümdüz, göz alabildiğine; gerçekten; görünüyor da, sabahleyin sulanan tarlalar, gün boyu yetinmemişçesine, eğik ikindi güneşinin ışınlarını da o ünlü şehvetiyle içine çekiyor.

Bu da, bereketin daha da cömertleşeceğinin simgesi değil mi?

Geniş bir soluk alış gibi, küçük şehirlerden sonra, birden Adana.

İçinden nehir geçen şehrin hâli başkadır : tabiî her nehir de, içimde, ılık ılık İstanbul’u îma eder : damıtılmış bir esrikliğin menekşelerle dolu vâdisine alır götürür sizi.

Ne de olsa, gene de, taşra : Adana.

Palmiyeler caddelerde : Ortadoğu’nun Akdeniz silueti : gölgeleri köklerinde.

Anadolu’nun Filistin yüzlü insanları en çok Adana’dadır herhalde.

Her görüşümde içimin kımıl kımıl ettiği şehirlerden.

Akşam oldu. Bir saat kadar daha oldu. Yola çıkıldı.

Toros Dağlarını yarı kucaklama da sayılır : bu yolun her virajı.

En güzel keklikler bu dağlarda avlanır. Tut ki, Fas’ın Okyanusa caka satan Atlas Dağlarındasın. Toros Dağları, efendime söyleyeyim, eteklerinden tepelerine değin kekiktir, nanedir, fesleğendir, tarhundur, nergisdir, sümbüldür, hâlâ el değmemiş beyaz güldür. Kayalarından karakovan Bitlis balı akar. Sarı çamlarıyla, kara çamlarıyla, ak çamlarıyla; ladinleriyle; kara meşeleriyle, ak meşeleriyle; çınarlarıyla, gürgenleriyle; sedirleriyle; köknarlarıyla; hele hele 1453’ten sonra iyice ünlenen bâdemleri, elmaları, armutları, incirleri, fıstıkları insanoğluna sunan bahçeleriyle yürür gibi bulutlara, gerilla salınışlarını da bırakmadan, kökleri arzın merkezine değin uzamış bu ağaçlar cümbüşünü doya doya sindirdiniz mi içinize Toros Dağlarından geçerken? Sindirmedinizse, bu Tabloyu boyayan Resam ne yapsın? Bilir misiniz, Doğumuzun Gabar Dağı Kandil ve Bayram gecelerinde Toros Dağlarına yaklaşır, el sıkışırlar ve tam göremeseler de, kutsî sükûtla Kudüs’ü selâmlarlar; bir daha soruyorum, bilir miydiniz? Toros Dağlarının sularından koç kadar balıklar tutulur; böyle, tutulmuş vaktiyle; mesellerde vardır. Hormonsuz tümü yoğun vitamin Hünnap yemişi bu dağlarda yetişir. Torosların Erenleri destan sayfaları : sesler üç elif miktarı çıkınca doğru Çin’e yönelinir ki, Keşif Kolu deniyor bunlara da. Kurşun atmayı bu dağlarda delikanlılara dayıları öğretir ve hepsinin göğüslerinde de annelerinin taktığı muskalar görülür. Karadeniz’in, Marmara’nın Yaz Kuşları Halep üzerinden Anadolu’ya girişlerinde mutlaka Toros Dağlarında kır sofraları kurulur : fotoğrafları çok çekilmiştir. Eşkiyaları halka karşı pamuktan daha pamuk; zâlimlere, hak yiyenlere karşıysa, kayadan daha kayadırlar. İyi de âşık olunur Toros Dağlarında.

Yirmi iki nisan salı başladı, saat sıfır dört otuz oldu.

Dönüldü : uzun süredir içinde kalınan yere.

 

 

TecnoWeb EDY © 2002 - 2016 Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç +90 532   291 7896